Terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın örgüt yönetimine yaptığı “Kongreyi toplayıp örgütü feshedin” çağrısının üzerinden beş gün geçti.
Beş gün sürecin ana omurgasının netleşmesi için yeterli bir süreydi ama öyle olmadı.
“Tarihi gelişme” denilen bu olayın ardından tuhaf bir belirsizlik durumu hâkim oldu.
Zira taraflardan karışık sinyaller geliyor.
PKK’dan silah bırakma yerine “ateşkes ilanı” adımı geldi. Bir de “kongreye Öcalan’ın başkanlık etmesi” talebi.
DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan’ın “Öcalan süreci özgür olarak yönetsin” talebi de PKK’nın isteğiyle örtüştü.
Bu arada YPG ve PYD’den iki ayrı görüş geldi. Siyasi kanat olan PYD daha ılımlıydı. Silahlı kanat YPG ise işi pazarlığa çevirmek niyetinde.
***
Sürecin içinde olanlarla konuştum. İki tarafı da dinledim.
n DEM kanadında “İki taraf da çözüme mecbur. Ne dünya eski dünya ne bölge eski bölge...” görüşü mevcut. Güvendiğim bir isim PKK’dan ve YPG’den gelen karışık sinyaller için şöyle dedi: “Onlar da süreç başlarken ellerini en üstten açmak istiyorlar. Türkiye de örgüt de bölgede olup biten gelişmelerin kendilerini çözüme mecbur bıraktığının farkında.”
(Bu arada “Bölgede olup bitenler” ifadesi ürkütücü. Sürecin yabancı dinamikleri olduğunu düşündürüyor.)
- Devlet tarafında ise durum şöyle gözleniyor:
YPG’deki ve Kandil’deki PKK yöneticilerinin Öcalan’ın çağrısı üzerinden başlattıkları tartışmayı derinleştirmesi sürece katkıda bulunabilir.
SDG’nin başındaki Mazlum Abdi’nin Öcalan’ın çağrısı konusundaki olumsuz yaklaşımı PYD’de şimdiden “Önder Apo’yu dinlememek de neymiş” tepkisine neden olmuş. Bu tartışma hali, süreç içinde örgütün elini zayıflatabilir.
Kandil’deki önemli örgüt yöneticilerinden bazıları da PKK’nın ve silahlı mücadelenin miadının dolduğu konusunda Öcalan gibi düşünüyor. Kandil’deki görüş ayrılıkları da derinleşebilir.
Bu arada YPG’nin çağrıyı üstüne alması ise başlı başına önemli bir gelişme. YPG’liler yeni Suriye’de etkin bir siyasi rol üstlenme arayışında ve Öcalan’ın çağrısına uyulursa ABD’nin ve Avrupa’nın desteğinin devam edeceğinin farkındalar (ya da tam tersi).
PYD lideri Salih Müslüm’ün Öcalan’ın çağrısına pozitif bakışı da bu açıdan önemli.
***
Bu gelişmelerle birlikte Türkiye’deki gelişmelere de bakmak lazım. İktidar hala olayın kendisi dışında geliştiği algısını besliyor. MHP lideri Devlet Bahçeli ise başlangıçta aldığı inisiyatifi kararlı bir şekilde sürdürüyor. Hasta yatağından DEM Partililerle yaptığı görüşmeler, Bahçeli’nin süreci hala sahiplendiğini gösteriyor.
Bahçeli’nin bu tavrı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mesafeli duruşundan endişe eden DEM Partilileri süreç içinde tutmaya ve cesaretlendirmeye devam ediyor.
Son olarak Bahçeli’nin, eşinin ameliyatı için İstanbul’a götürülen Selahattin Demirtaş’ı araması çok önemli bir gelişme.
(İlginç bir detay vereyim. Demirtaş cezaevinde kalp krizi geçirdiğinde de kendisiyle en çok ilgilenen ve tedavi sürecinin ihmal edilmemesi için büyük çaba gösteren Devlet Bahçeli olmuştu.)
“Bugün eğer DEM Partililer sürece dört elle sarılmışsa, en önemli motivasyonlarından biri Bahçeli’nin işin içinde olmasıdır” desem yanlış olmaz.
***
Diyeceksiniz ki “Bu kadar detayı verdin ama bunlar ne işe yarayacak? Sonuç ne olacak? Çözüm olacaksa ne zaman olacak?”
Keşke bu sorulara yanıt verebilseydim.
Ancak bu soruların tek bir yanıtı yok.
Zira ortada çok değişkenli bir denklem var ve sürecin Türkiye dışından da aktörleri var. Onların uzun vadeli planlarını ve niyetlerini bizler bilmiyoruz. Bizim iktidarın ya da süreci birlikte yürüttükleri Öcalan ile DEM heyetinin de tam olarak bildiğini sanmıyorum.
Dilerim biliyorlardır.
Dilerim süreç en kısa vadede başarılı olur ve PKK kendisini fesheder.
Türkiye de terör
belasından sonsuza kadar kurtulur.